8 Nisan 2013 Pazartesi

Sevgili Barış Manço,


Dün akşam oğlunu televizyonda izlerken, sana ne kadar çok benzediğini düşünüp, keşke şimdi hayatta olsaydın diye geçirdim içimden.

Adam olacak çocukken, 5 yaşındaydım ben.
Arabanın ön koltuğuna 15 yaşına kadar oturmadım,
Her gün dişlerimi fırçaladım,
Ispanak yedirmeye çalışan anneme hiç karşı çıkmadım,
İlkokulda kaç kere tahtaya kalkıp gül pembeyi söyledim, hatırlamıyorum.
14 yıldır, hala, her bayram sabahı "bu güün baay-ram erken kalkın çocuklaar" diye geziyorum ortalarda.
Büyümek korkunç bir  şey.
Kardeşim seni tanımıyor. Yaşıtları da.
Hasta oluyorlar ve "nane limon kabuğu" nun sözlerini bilmiyorlar .
Oysaki biz, şarkılarının sözlerini unutuyorduk ve buna rağmen sen 10 puan 10 puan 10 puanlarınla şampiyon ilan ediyordun bizi.

Hani,  55 ekran televizyonumuzun ekranından kalbimizi ışıtan sevgine alışıvermiştik ve hayatımızda yer edinmeye başladıktan sonra, bu mucizeyi, her gün televizyon ekranında seni izlerken, şarkılarını dinlerken normal bir şey gibi karşılamıştık ya.

Tıpkı büyüme maceramıza kendi ömrünü sermaye ederek rehberlik ettiğin zamanlarda yaptığın gibi, giderken yine bir şeyler öğrettin. 

Mucizelerin kalıcı olmak zorunda olmadığını.

O kadar çok "müsaadenizle çocuklar" demiştin ki, bir gün gerçekten müsaade isteyip 

gidebileceğini akıl edememiştik, 

10 puan 10 puan 10 puanlarımızı birleştirip sana verseydik biraz daha bizimle kalamaz mıydın?

adam olacak çocuklardık biz.

anlıyorsun değil mi?







-Sen tutup, yıllar önce bal böceği diye şarkı yapıyorsun ve yıllar sonra biri çıkıp blogunun adını bal böceği koyuyor.*