Dün
akşam oğlunu televizyonda izlerken, sana ne kadar çok benzediğini düşünüp,
keşke şimdi hayatta olsaydın diye geçirdim içimden.
Adam
olacak çocukken, 5 yaşındaydım ben.
Arabanın
ön koltuğuna 15 yaşına kadar oturmadım,
Her
gün dişlerimi fırçaladım,
Ispanak
yedirmeye çalışan anneme hiç karşı çıkmadım,
İlkokulda
kaç kere tahtaya kalkıp gül pembeyi söyledim, hatırlamıyorum.
14 yıldır, hala, her bayram sabahı "bu güün baay-ram erken
kalkın çocuklaar" diye geziyorum ortalarda.
Büyümek korkunç
bir şey.
Kardeşim
seni tanımıyor. Yaşıtları da.
Hasta
oluyorlar ve "nane limon kabuğu" nun sözlerini bilmiyorlar .
Oysaki
biz, şarkılarının sözlerini unutuyorduk ve buna rağmen sen 10 puan 10 puan 10
puanlarınla şampiyon ilan ediyordun bizi.
Hani, 55 ekran televizyonumuzun ekranından kalbimizi ışıtan
sevgine alışıvermiştik ve hayatımızda yer edinmeye başladıktan sonra,
bu mucizeyi, her gün televizyon ekranında seni izlerken, şarkılarını
dinlerken normal bir şey gibi karşılamıştık ya.
Tıpkı büyüme maceramıza kendi ömrünü sermaye ederek rehberlik ettiğin zamanlarda yaptığın gibi, giderken yine bir şeyler öğrettin.
Mucizelerin
kalıcı olmak zorunda olmadığını.
O
kadar çok "müsaadenizle çocuklar" demiştin ki, bir gün gerçekten
müsaade isteyip
gidebileceğini
akıl edememiştik,
10
puan 10 puan 10 puanlarımızı birleştirip sana verseydik biraz daha bizimle
kalamaz mıydın?
adam
olacak çocuklardık biz.
anlıyorsun değil mi?
-Sen tutup, yıllar önce bal böceği diye şarkı yapıyorsun ve yıllar sonra biri çıkıp blogunun adını bal böceği koyuyor.*