16 Ekim 2012 Salı

yalnızlık dediğin ne hoş senfoni.

“Ben ada olmak istemiyorum. Ada dediğin yalnız olur.” dediğimde, ciddiye alınmadığımı biliyorum. -Belki de artık böyle konuşmayı bırakmalıyım-
Ama sonra cevap alamadığımda hemen sokak lambalarının ne kadar yalnız olduğundan bahsediyorum. Isıtıp ısıtıp önlerine koyuyorum. Yalnızlık’tan iyi ekmek yedi insanlar.
Halbuki çoğuna sorsanız, herşeyleri tek kişiliktir... Büyük iki yüzlülük.

O kadar da fena değil gibi.
Güzel bir şarkıda kulaklığı paylaşmak zorunda olmamak, o kadar da fena değil gibi.

Yalnızlık güzel şey...
Güzel şey yalnızlık.
Yalnız kalınca pişiyorsun hani, hatta kendini daha büyük mutluluklara hazırlıyorsun, kendi özünden göklere yelken açıyorsun, kendini kendinde buluyorsun, şarkılar çok daha gü...  la la la laa

"birini seviyorsanız onun sizi ne kadar çok sevdiğini sorgulamakla zaman kaybetmenin anlamı var mıydı?"
"insan bir düşü sevebilir mi?" diye sordu. "evet", dedim hiç düşünmeden, "bence zaten en çok onu sevebilir, bir düşü..." -Kürşat Başar burada benden bahsediyor-






3 Ekim 2012 Çarşamba

ruu-tin hayat



Canım bir şey yapmak istemediğinde, yapmam gereken bir şey olmadığı gerçeğini kendime hatırlatmaya bayılıyorum. Bazı insanların hayal gücü çok gelişkin. Çünkü hayatıma çok kısa bir süre şahit oldukları halde, hiç yorulmayan bir kız olduğuma inanabiliyorlar. Durum böyleyken, son derece ekşınlı geçen şu son iki haftadan sonra, final anlayışımı "sadece ders çalışmak" olgusu üzerine inşaa edip edemeyeceğimi gerçekten oturup düşündüm çocuklar. Oturmamış olabilirim, o kısmı uydurdum ama düşündüm. Sadece ders çalışmak'la neyi kastettiğim hakkında ayrıca konuşabiliriz ama sonuç: inşaa edemem. Çünkü sadece ders çalışmak, ancak, birsürü bir şey yaptıktan sonra söz konusu olabilecek bir şey. Yeteri kadar şey yaşama'nın devamı gibi düşünün, böyle bütün bir süreç. Bütünlük bozulduğunda öldürebilen bir zaman aralığı.
Hepsi içinde.

Bütün bunlara rağmen aslında bazen, mutfak kapısının tokmağına asılı ekmek poşeti bile benden daha neşeliymiş, hayatı daha dolu yaşıyormuş gibime geliyor çoğu zaman.
Yani, ağırlığını önce sola verse, sonra sağa verse, kazandığı potansiyel enerjiyi kinetiğe, kinetik enerjiyi potansiyele döndüre çevire döndüre çevire en az 5 tur sallanır havada.
Ben bunu yapamıyorum mesela.
Peki ya içindeki ekmek türlerinin sürekli değişmesine ne demeli.
Kimi zaman çavdar, kimi zaman tam buğday, olmadı kepek..
Sonra düşündüm..
Ekmek Torbası’nı mutfak kapısının tokmağından başka hiçbir yere asmıyorduk..
Ben en azından okula falan gidiyordum ?!

Ve ekmek poşeti’ne karşı kazandığım zaferin her moleküllerinin tadı tek tek dilimin tomurcuklarının içerisinde keyifle patlarken, kapıyı çekip okul yolu şarkısını mırıldandım, çünkü ıslık çalamıyorum ve asla kulaklığını metroda unuttuğunu farkedip metroyu ıslıkla durduran bir kız olamayacağım.

Ama Tanrı aşkına en azından ben okula falan gidiyorum.

Her neyse.

Konusu olmayan bir yazının daha sonuna geldiğimizi belirtmek zorundayım.
Esen kalın.