Bugün mütevazi kitaplığımda gezinirken, Elif Şafak'ı gördüm. Bit Palas'ı.
biri, muhtemelen kitapkurdu olan bal böceğidir, aç bir karıştır kafan dağılsın, deyiverdi içeriden.
Daha önce okuduğuma emin olduğum şu paragraf, 5 kere daha okutturdu kendini;
"Denizin kıyısında durmuşuz. ayaklarımızı suya salmışız ethel. sen
diyorsun ki ' şu ilerideki elli beşinci dalgaya yüzelim birlikte. bak o
dalga ne kadar güzel! ' ben de ' hangisi? ' diye soruyorum. daha sorumu
bitirmeden yer değiştirmiş oluyor senin işaret ettiğin dalga. bak artık
söylediğin yerde değil. elli beşinci değil de otuzbeşinci olmuş şimdi.
giderek yaklaşıyor. yani zaten o bu tarafa geliyor. gelirken de elbet
bir şeyler getiriyor yanında. şimdi önünde iki seçenek var. ya
atlayacaksın denize, dalgaları filan unutup, sen de bir katre olacaksın
onun içinde. ya da kıyıda durup, bekleyeceksin. dalgaların kıyıya vurup,
parçalanmasını seyreyleyeceksin. o zaman da onlar birer katre olacak
gözlerinin önünde. iki türlü yaşanır hayat eğer bir şeye benzeyecekse.
ya kendini yok edeceksin hayatın içinde, ya da hayatı yok edeceksin
kendinde. "
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder