16 Haziran 2012 Cumartesi

following fifteen years...

Bu satırları sana odamdan yazıyorum. Penceremde müthiş bir manzara var, biraz önce duş aldım saçlarım hala ıslak, baya uzadılar aslında, yakında omuzlarıma gelecekler. 
Her neyse.
Sen nasılsın? Demir ilacına devam mı? 
Aksatma, solmasın yüzün. 
Ben ilaç almaya bile vakit ayırmak istemiyorum. Burada günler harika geçiyor. Bu sabah yağmurun sesiyle uyanmak öyle güzeldi ki. Önce özenle duşumu aldım, sonra bir fincan türk kahvesi pişirdim. Baktım olacak gibi değil, kayıtsız izleyemeyeceğim yağmuru, attım kendimi dışarı. Boş sokaklarda yürüdüm. Islandım. Sırılsıklam oluncaya değin yürüdüm. Sonra hava açıverdi birden. İnsanlar yavaş yavaş sokaklara doluştu. Bir iki sokak çalgıcısı da şenlendirmeye başladı sokakları. Bense doyamamıştım yağmura. Bi kafeye sığındım. Yağmur bulutlarının tekrar güneşi gölgelemesini bekledim. Rabbim içten dileğimi işitmiş olmalı, bu defa kuvvetli bir fırtınayla gönderdi yağmuru. Yine sokaklarda tek başıma kalmıştım. Kollarımı açtım ve rüzgara bıraktım vücudumu. Kah yağmur kah rüzgar oluyordum. Sokaklarca savruldum böylece. Sonra rüzgarın uğultusuna kulak kabarttım. Sanki birkaç sokak ötedeydi uğultunun kaynağı. Takip ettim. Uğultu bir çınar ağacından geliyordu. Yanına gittim. Ne rüzgar kaldı sonra ne yağmur, ne de uğultu. dirilten bir dinginlik. Evimi, odamın karşısındaki çınar ağacını hatırladım. Gülümsedim...
bunları bildiğini biliyorum.
ne de olsa birbirimizden kilometrelerce uzakta aynı hisleri paylaşabiliyoruz hala.

Ama ben, aklımın herhangi bir sokağından geçen hiçbir hatıranın o sokakta kalmasına izin veremedim. Denedim ama yapamadım. Hatıraları aklın bir köşesinde bırakmak, yıllarla beraber acı yükledi bana. Ben de hepsini çöpe attım. Artık hiç birikmiyorlar. Belki doğru değil bu. Ama yeri geliyor, umursamayan kadını oynaman gerekiyor. 

Şimdi geldiğim nokta, lila çiçekli nevresimlerle kaplanmış bir yatağın üstü. Ruhum çalkalanıyor bazen. Duvarlar yoldaşlık ediyorlar bana. Bazen sanki bu yatakta hiç uyumamışım gibi hissediyorum, bazen de başka hiçbir yer benim odam yatağım olmamış. Hiç kimsenin beni merak etmesini önemsemiyorum, çünkü zaten  ''akşam ne yedin'' diye soran yok. Uzun zamandır kimse, yediği çağlayı canım çekince, hadi gidip sen de alsana diye ısrar etmedi bana. Kimse benim çağla yememi önemsemedi, her gün arayıp ne yiyeceksin akşam demedi. İşteyken, her öğlen ne vardı yemekte diye sormadı. 15 yıl geçti aradan, yıllar önce olduğu gibi işte, bazen böyle çalkalanmaya başlar ruhum huysuz çocuklar gibi.
 
Eğer bir gün, olur da bir gün geri dönersem diye, anılarında yaşayan beni bekleme olur mu...O gelmeyecek. Mektuplarımı gönderdiğim defterin arasına sakla, 15 yılın bilmeni gerektirdiği her şey orada. Hatıraları unut, canlı kalan tek şey mektuplar. Döndüğümde bana yabancılık çekmeyesin.
senin yanında el gibi olmak istemem.. 


hasretle 

...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder