22 Şubat 2012 Çarşamba

aslında hayat.


Hayat;
bazen çok güzel.
böyle tutup yanaklarını mıncırmak istiyorum, o derece

Gönlümle baş başa düşündüm de demin, baktım da hiçbir şeye kızacak, gücenecek, kırılacak kadar uzun değil hayat. İş peşinde, kariyer peşinde, aşk peşinde koşturup  kafamızı kaldırmadan yaşayıp gidiyoruz. Anlamlar yüklüyoruz, ilişkileri hayatımız yapıyoruz, kazanıyor, kaybediyoruz. Gidenlere ağlıyor, ağlatıyoruz. Bazılarımız bir ömür toplayamıyor kendini, şişelere düşüyor, bir başkası nefrete kilitliyor. Acı çekiyor cayır cayır. Zaten nefesini tutsan 5 dakikada bitecek birşey yaşamak. Göz açıp kapayıncaya kadar her şey.
Anlamının peşine düşüp kafa yoracak kadar bile uzun değil. Biz yapıyoruz hepsini kendimize, egolarımız, kibrimiz, doymak bilmeyen iştahımızla. 
İki nefes arasına bir nefret, özlem, beklenti, hayal kırıklığı sokamadan yaşayamayacaksak o hayatı, ne anladım ben.




Niye hiçbir şey daimi değil diye düşünüyorum yine şu ara. Yıllar öyle güzel şeyler katmış ki bana, o kadar da çok şey götürmüş.
Çocukluk yıllarının  saflığı, temizliğiyle mahallede yürürken kardeşle yenen bir süt mısırının verdiği huzurunu vermiyor hiçbir şey.
Yaylada ailecek gidilen bir piknikte ateşin üzerinden atlamak kadar eğlendirmiyor hiçbir oyun, hiçbir aktivite.
Bakkaldan aşırılmış bir sakız kadar tatlı değil hiçbir yiyecek.
Kış ortası burnumuz donarken yaptığımız kardan adam kadar özenmemişiz galiba hayata, ya da özenememişiz.
Salı pazarından alınma badminton raketiyle vurmuşuz hayallerimize, hep iki adım önümüze düşmüş, daha öteye değil.
Tetriste rekor kırmaya uğraştığımız kadar uğraşmamışız birbirimizle, ilişkilerimizle.
Çöp tenekesinden çıkan bir kedi bile bizi delicesine güldürüp, 10 saniye önce yaşadığımız acıyı unuttururken,
mutlu olmanın yolunu unutmuşuz şimdi.
Binbir zahmetle bulup da bir araya topladığımız o desenli peçete koleksiyonu sadece burun silmeye yarayacakmış gibi geliyor.
Keşke üstümüzdeki çamuru silseymişiz zamanında, daha güzel dururdu peçetenin üzerinde.

Eksilmişiz.
Hayata gelişimizde bizim olanlar alınmaya başlanmış elden, yavaş yavaş, fark ettirmeden.
ve hiçbir eklenen, o zamanki kadar saf ve temiz duygularla eklenmemiş hayatımıza.

Ne babamız o günkü gibi gülüyor, ne babaannen o kadar dinç, ne sen o kadar temizsin.
Siliniyoruz yavaş yavaş.

İşin garibi de, kısa sayılabilecek şu zaman diliminde bile bu kadar çok şeyin uçup gidebilmesi. Sindiriliyor hayatımız.
Kim nasıl yapıyor bilmiyorum ama, bu kadar çok şeyin arasından, bir bütünün iki yarısı dışında baki kalan tek şeyin 45lik bir kaset olması insanı üzüyor.

Ya biz çok şey bıraktık ardımızda fark etmeden, ya da kapı önünü süpüren yaşlı teyze aldı götürdü her şeyi.

Dikkat ister hayat. belki de gözden kaçırdık bir şeyleri. İlk fırsatta gidilmeli tekrar geriye... en geriye...


O yüzden geriye dönmektense, keşke bile diyememektense. Kıymet bilmeye, şükretmeye, ufacık şeylerden mutlu olabilmeye

3 yorum:

  1. iyi ki dediğim nadir insan canım kardeşim cancum çok sağol :) senin hayat enerjini yirim!

    YanıtlaSil
  2. hayat enerjim sen ye diye var.iyiki doğdun.

    YanıtlaSil
  3. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil