15 Mart 2013 Cuma

ziyadesiyle geç



Derler ki; kızamık, kabakulak ve buna benzer çoğu hastalığı zamanında geçirmezseniz, bu hastalıkların hepsi, tek tek, sizi hayatınızın ilerki dönemlerinde yakaladığı takdirde, ümüğünüzü sıkar. 
Ergenlik de öyle. 
Ben ergenlik dönemi geçirmedim. 
Hayatımın en lay lay lom geçmesi gereken evresinde bir ergenden beklenmeyecek olgunluklar yaptım.
Sonra ne oldu. 
Artık hayat ile ilgili, daha doğrusu hayatım ve şahsımla ilgili, olumlu bir tek kelime etmeyen onlarca insana, olumsuz tek bir kelime etmediğimi, hatta duruma uygun yeni kelimeler ürettiğimi farkettim.
Başkalarına karşı memnunsuzluğum artmasın diye, kendime karşı beslediğim memnunsuzluğum had safhaya ulaştı.
İnsanların ağızlarından çıkacak cümlelerin bir tanesi bile tahammül edilebilir gibi değilken, tahammül edebilmek için yıllarca kendi içimde yarattığım boşluğa baktım.
Öyle kötü hissediyordum ki aslında, dizilerdeki filmlerdeki büyülü mutlu hayatların içine girebilirim acaba diye monitörleri parmakladım.
Annemin yemem için soyduğu greyfurta tiksintiyle bakıp greyfurttan nefret ettiğimi ve portakal yemek istediğimi bile söylemedim.

İşte; zamanında emsallerim gökhan türkmen’li slov parçalar dinleyip tüm hezeyanlarını kusarken, benim hayat sevincee güzel dinleyerek çiçekleri koklamam,
terkedildiklerinde böğürerek ağlarlarken benim aslında doğru düzgün aşık olmayı bile istememem,
dostlarımı ve beni sevdiklerine inandığım insanları sevmekten hiç vazgeçmemem,
şu anda en ufak bir yıkımda gerektiğinden çok daha büyük bir boşluğun içinde olmamın sebebi.
Ama zaten hepimiz şunu biliyoruz ki; evren, dalga geçer gibi, elini kağıdın üstünden kaldırmadan, zarif bir biçimde imza atarcasına, illa ki teşekkür edebileceğiniz bir şeyler bırakıyor yediğiniz her kazığın içine.

Şimdi dönüp bakınca, kocaman koccamaan kutucukları tiklememiş olduğumu görüyorum. Çünkü içimde kaldı. Resmen içimde kaldı.
Keşke diyorum, keşke sırf gömleğinin kenarına yanlışlıkla çorba döküldü diye, yemekhanede herkesin içinde bana bağıran bodur kıza, özür dileyip yanlışlıkla dökme sebebimin(!) açıklamasını yapmaktansa, elindeki tabldotu alıp, kafasını, topuzundan tutup dört beş kez yemekhane fayanslarında sektirseydim. 

Keşke bana yapılan birçok haksızlığı konuşarak çözmeye çalışmak veya sessizce oradan uzaklaşmak yerine, bağırarak ve küfürler ederek çözebilseydim. Dedim ya. Hepsi. Tek tek içimde kaldı.

Hayır. Bakın. Benim yaptığım şeyler, iyi şeyler değil.
Tam tersine, yapmadıklarım, onlar iyi şeyler işte.
Çünkü, yaşımızdan beklenmeyecek gereksiz olgunluklar gerçekten de.. gereksizler.

İnsan, her dönemini, düşünmeden, içinden geldiği gibi yaşamalı ki, sonradan halının altına sakladığınız pislikler ve tozlar, tam misafir geleceği sırada, birden patlayıp, tüm oturma odanızı mahvetmesin.






5 yorum:

  1. Çook güzel çokk beğendim Cansu tebrik ederim arkadaşım ..

    YanıtlaSil
  2. pişmanlığın kol gezdiği acıklı yazılara gelen tebrikler daha kıymetli oluyor. teşekkür ederim samet.

    YanıtlaSil
  3. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  4. ne de olsa pişmanlığı siz benden daha iyi bilirsiniz sayın quicksand. teşekkür ederim.

    YanıtlaSil
  5. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil