Canım bir şey
yapmak istemediğinde, yapmam gereken bir şey olmadığı gerçeğini kendime
hatırlatmaya bayılıyorum. Bazı insanların hayal gücü çok gelişkin. Çünkü
hayatıma çok kısa bir süre şahit oldukları halde, hiç yorulmayan bir kız
olduğuma inanabiliyorlar. Durum böyleyken, son derece ekşınlı geçen şu son iki
haftadan sonra, final anlayışımı "sadece ders çalışmak" olgusu
üzerine inşaa edip edemeyeceğimi gerçekten oturup düşündüm çocuklar. Oturmamış
olabilirim, o kısmı uydurdum ama düşündüm. Sadece ders çalışmak'la neyi
kastettiğim hakkında ayrıca konuşabiliriz ama sonuç: inşaa edemem. Çünkü sadece
ders çalışmak, ancak, birsürü bir şey yaptıktan sonra söz konusu olabilecek bir
şey. Yeteri kadar şey yaşama'nın devamı gibi düşünün, böyle bütün bir süreç.
Bütünlük bozulduğunda öldürebilen bir zaman aralığı.
Hepsi içinde.
Bütün bunlara
rağmen aslında bazen, mutfak kapısının tokmağına asılı ekmek poşeti bile benden
daha neşeliymiş, hayatı daha dolu yaşıyormuş gibime geliyor çoğu zaman.
Yani, ağırlığını
önce sola verse, sonra sağa verse, kazandığı potansiyel enerjiyi kinetiğe,
kinetik enerjiyi potansiyele döndüre çevire döndüre çevire en az 5 tur sallanır
havada.
Ben bunu
yapamıyorum mesela.
Peki ya içindeki
ekmek türlerinin sürekli değişmesine ne demeli.
Kimi zaman
çavdar, kimi zaman tam buğday, olmadı kepek..
Sonra düşündüm..
Ekmek Torbası’nı
mutfak kapısının tokmağından başka hiçbir yere asmıyorduk..
Ben en azından
okula falan gidiyordum ?!
Ve ekmek
poşeti’ne karşı kazandığım zaferin her moleküllerinin tadı tek tek dilimin
tomurcuklarının içerisinde keyifle patlarken, kapıyı çekip okul yolu şarkısını
mırıldandım, çünkü ıslık çalamıyorum ve asla kulaklığını metroda unuttuğunu
farkedip metroyu ıslıkla durduran bir kız olamayacağım.
Ama Tanrı aşkına
en azından ben okula falan gidiyorum.
Her neyse.
Konusu olmayan
bir yazının daha sonuna geldiğimizi belirtmek zorundayım.
Esen kalın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder