4 Ağustos 2013 Pazar

üzgünüm billy.




Dün, cam kenarındaki tüm masaların dolu olduğunu görüp, cam kenarında yemek yeme isteğinizi o masalardan biri boşalıncaya kadar erteleyip, ortalardan bir masa seçip, her an kalkmaya hazır biçimde, kıçınızı sandalyenin ucuna yerleştirmiş olabilirsiniz. Bir süre geçince farkında olmadan kıçınızın sandalyenin tümünü kullanmaya başladığını görürsünüz. Yine oluyor. Hep oluyor. Elinizde değil. Bağlanıveriyorsunuz. Hiç olmayacak masalara bağlanıveriyorsunuz. Hayır efendim, bu kez kabul etmiyorsunuz. Bu masaya bağlanmadınız, derhal mekanı terk edeceksiniz.

Düşünsenize, çoğumuz, utanıp da acılarımızdan bahsedemiyoruz. Hemen ne kadar kırılgan olduğumuzu anlayacaklar diye ödümüz kopuyor. Hemen bizi üzenler, ne kadar üzüldüğümüzü bar bar bağırdığımız için bizi küçük görecekler diye eteklerimiz tutuşuyor. Ama, hepsini tek tek hakediyoruz. O yüzden, nasıl o cam kenarı olmayan masayı ve mekanı terk ettiysek, bu durumu da derhal terk ediyoruz. Bugün ne kadar üzüldüğümüzden bahsediyoruz, ne kadar ne kadar çok şeyler bekleyip, üstelik tek biri gerçekleşecek olsa, geri kalanları gözümüz kapalı ittirip gerçekleşene huzur dolu biçimde sarılacak olmamıza rağmen, şu an yastıklara sarılıp uyumalarımızdan bahsediyoruz. Bugün bir türlü üst üste aynı imzayı atamadığımız zamanlarımıza dönüp, her şeyi boşverebilmeyi nasıl da deli gibi özlediğimizden bahsediyoruz.

Öyle bir dönemdesiniz ki, kendi yaşadığınız şeyleri yaşayan birine sıkıca tutunacaksınız. Birbirinizin gözlerine bakacaksınız. Hiçbir şey konuşmayacaksınız. Çünkü sizler aynı şeyleri yaşamış olacaksınız. Kalp Kardeşliği. Gördünüz mü. Eğer üzüntünüzden bahsetmeye çekinseydiniz, birbirinizi hiç bulamayacaktınız.
O halde.
Demin de söylediğim gibi.
Bugün ne kadar üzüldüğümüzden bahsediyoruz.
Hadi bakalım. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder