21 Kasım 2011 Pazartesi

yıllardan, epey önce..



Sabaha karşı uyanıyorum, yorganım yatağımın içinde tortopak olmuş, üşümüşüm sanki biraz. Pencerem yatağıma paralel duruyor, uyandığımda kalın perdemin arkasından süzülen incecik güneş ışığını istesem de göremiyorum. İçeriden yine mis gibi çörek kokuları, annemin o ince despot sesini duymadan hemen önce burnuma geliyor. Kalkamadığım yatağımdan çörek kokularının yardımıyla bir zıplayışta ayrılıyorum.

Her gün olduğu gibi, alelacele, özensizce toplayıveriyorum yatağımı. At kuyruğu yapıyorum saçlarımı. Tam da annemin bir hışımla kapıyı açıp daha kalkmadın mı bakışıyla fırlayıveriyorum odadan. Boğazım nasıl da kurumuş. Bir bardak suyla kuruyan boğazımı ıslatma arzusuyla mutfağa adımımı atmamla paparayı yemem bir oluyor.
-Kırk bin kez söyledim sana dimi, yüzünü yıkamadan mutfağa girme diye!
O da ben de biliyoruz ki benim kırk bininci kez mutfağa yüzümü yıkamadan girmediğimi ve onun bunu kırk bininci kez söylemediğini.. Ama bu olayı kırk bininci kez söylemediyse de bu onun başka hiçbir şeyi kırk bin kez söylemediği anlamına gelmiyor.
-Kırk bin kez söyledim şu yediğin tabağı öylece mutfağa bırakma diye.
-Kırk bin kez söyledim sana..
Yüzyıllar da geçse, anneler hiç değişmiyor.

Bahar gelmiş kuşlaar, çiçekleer, böcekler. Kulağıma tatlı tatlı bir müzik geliyor.



İnsanlar kol kola geçiyorlar yanımdan. Mahalle her sabah ayrı güzel. Tatlı tatlı sohbet edenler, koşuşturan askılı, kare pantolonlu çocuklar. Ellerinde pazar fileleri, eşarplarını tavşan kulağı yapmış, pazar modunu almış ev hanımları. Dükkan önünde sohbet edip tavla oynayan göbekli bakkal Halit amca, kel ve şişko kasap Nuri abi, kısa boylu, güleç suratlı, gür sesli manav Ahmet dayı. Tam önümden sütçü Remzi geçiyor arkasından koşturan çocuklarla. 3.kattaki Ayten teyze sallandırıvermiş poşetini aşağı, 1 ekmek, 1 paket yağ, 2 yumurta. Az ilerden mahallenin en çok konuşulan ismi eteksiz Huriye geçiyor. Aslında eteği var da bacaklar uzun, ondan.
Tatlı gürültü bu mahalleden  hiç eksik olmuyor. Efil efil esen rüzgarda dans eden koca gövdeli koca yapraklı çınar ağaçlarıyla dört bir yanı kuşanmış güzelim mahallemden.





Yürüyorum yol boyu, üzerimde dizlerime kadar inen, kırmızı üzeri beyaz puantiyeli, uçları dantelli bir elbise. Kıvır kıvır saçlarımı at kuyruğu yapmışım, alnıma kahküllerim dökülmüş. Önceden kararlaştırdığımız saatte, okula doğru giden yolun kavşağının başında buluşuyoruz 4 arkadaş. Kol kola girip kıkırdaya kıkırdaya geçiyoruz dükkanların önünden.

Böyle daha ne yollar geçiyorum.
Kendi dünyamda nerelere gidiyorum.
Bilmem


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder