Şimdi kıvrılsam kucağına annemin, saçımı okşasa… “Şşşşşşşşt,” dese; “hepsi geçecek.”
Omzuna yaslasam
başımı , sarılıp öpse alnımdan; zaman dursa, öyle kalsak; ben huzurla yıkanana
kadar.
Şöyle bir dertleşsek karşılıklı, kahvelerimizi
yudumlayıp lokumlarımızdan bir ısırık alsak.
Bir eski Türk
filmi izlesek, ben yine yarısında gülsem, yarısında ağlasam; sonunda “Çok
güzeldi değil mi?” desem kurumamış gözlerle.
Müzik dinlesem,
Müzeyyen abladan Zeki abi' den nağmeler gramofonun sesine karışsa, ben müziğin
ahengine. Babaannemle koyu bir sohbete dalsam, eskilerden..
Sonra saatlerce yağan
karı seyretsem, çocukluğum gelse aklıma, sonra hiç gitmese..
Havallar ısınsa
Lunapark’a gidip çığlık atsam, atlayıp bir yataklı trene hiç gitmediğim
şehirlere gitsem, içimde garip bir hüzün, alsa götürse beni buralardan..
Bir tatlı hüzün
rüzgar gibi esse üstüme hani güzel olmaz mıydı.
Ne yazık ki
halet-i ruhiyem an itibariyle hüzne tüm kapılarını kapadı.
Benliğimin
bilmem hangi kuytusundaki Manic-Depressive-Mode butonunu OFF konumuna getirdim
ben bugün.
E neyi
açtın, derseniz İngilizce karşılığını tam olarak veremeyeceğim, Hoplak-Zıplak ve Böğre-Basılasıca düğmelerim an
itibarıyla ON konumunda.
Bir de Almanca
öğreniyorum ya, İngilizcede yeterince yeterli olduğumu kendime kanıtlama
çalışmalarım tekerleme çevirmelerimle son hız devam ediyor. Bunu da, çeviri
yaparken benle dalga üstüne dalga geçen okul
öncesi örtmeni arkadaşıma ithaf ediyorum:
"take these takatukas to takatuka maker for
getting the takatukas takatukated. if the takatuka maker says "i won't
takatuka these takatukas", bring the takatukas from the takatuka maker
without getting the takatukas takatukated."
ayrıca, bana bazen
bazı şeyler gerçekten iyi geliyor.
Buralarda
olduğunu biliyorum.,
teşekkürler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder