9 Ekim 2011 Pazar

pazarları uyumak yasaktır.



Güya dinlenmek için var olan hafta sonları, bence haftalık zaman diliminin, depresyon kontenjanını temsil ediyor. İnsanların bolca uyuyacağı, kendine ayıracağı çabuk geçmeyeninden 2 günü olmaz mı yaa.




Hafta sonu kardeşlerin hastalanmaması, eve misafir gelmemesi, annenin en sıkıcı işleri buyurmaması, babanın garip sesler eşliğinde evin bir yerlerinde tamir işlerini yapmaması ve geç kalktığın için (doğal olarak) günün bu kadar kısa sürmemesi gerekirdi. Bir dakika bir dakika ya. Geç falan kalkmadım ki ben.

Dokuzu on geçe, rüyalarımın en tatlı anlarında ve 10'a  kalan o son elli dakika, bütün gün için depolayacağım, bu yazıları yazmak için en önemli uyuma zaman dilimi olacakken..Yine annemin yüksek desibellerde ve farklı tonlarda özel tasarlanmış cümleleriyle uyandım. Bir de tepeme dikilip sen hala kalkmadın mı diye sorup birkaç saniye bekleyip cevap almak isteyişine ne demeli? Bilmeli ki bütün bedensel ve ruhsal işleyişim gibi, ses tellerimin doğru çalışması da, o son elli dakikalık uykuya bağlıdır!,
Neyse annem gelip avazı çıktığı kadar bağırıp benden tepki alamayınca geri gidiyor, iki üç dakika içinde sessizlik sağlanıyor. Uyumaya çalışıyorum. Saat dokuzu yirmibeş geçiyor.

Halbuki sabah ansızın uyanmanın iki çeşidi vardır. Zararsız bir durumla geçici olarak uyanırsın. Yanlışlıkla kurduğun saat çalar, odada bir şey düşer, vesaire. Bir dakika sonra yine uykuya dalarsın. İkinci çeşit uyanma ise 'gerginlik yaratan uyanma'dır. Seni uyandıran şey, dışarda zamansız başlayan tadilat, annenin odanın kapısını hunharca açıp tam göz bebeğini taciz edecek şekilde düşen güneş ışığını ayarlarcasına perdeyi açması insanı sinirlendirir ve sinirli bir insan bir daha asla dalamaz! Dışarda gürültüye sebebiyet veren insanlara söylenirsin, ustabaşına, sabahın bu saatinde bir pazar günü kuralları muhtemelen hiiiç takmayan, ağzında sigarasıyla sabahın köründe duvarları kırmaya başlayan ameleye, haftanın 6 günü kabus gibi uyandırırken pazar günü ultra kabus gibi tepene çöken anneye, herkese söylenirsin. Saat dokuz otuz beş. Söylene söylene dalarsın. Bu defa seni uyandıran bütün bunları düşünürken zaten uykunun çoktan kaçmış oluşudur.

Aniden, sabah sabah, o kafayla aydınlanıyorum ve cennet vatanımızda niye bir sürü şeyin yanlış gittiğini çözüyorum. Kimse kurallara uymuyor, uyulmayan kurallar olduğunda mutlaka bundan zarar gören insanlar oluyor ve bütün bunlar zurnanın tam zırt dediği yerde oluyor, bir pazar uykusu sırasında.Yeni teorilerime çözüm önerileri de ekleyerek devletin yüksek makamlarına sunmak boynumun borcudur artık.

Peki artık camdan girmeyen gün ışığı ve henüz öğle vaktinde karanlık olan evin içine bakarak, sonbaharın gelmiş oluşunun farkına varmam neden gerekli? Hafta içi ordan oraya koştururken ben hiç farkına varamadan gelseydi ya sonbahar .Sonbahara üye evlat muamelesi yapmıyorum tabi ama, penceremin şöyle bir dünyaya açılması hoş olmaz mıydı?

Öyle bir dünya yok mu?
Efenim?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder