15 Ekim 2011 Cumartesi

Alçak teknoloji


Hayatım boyunca her yeniliğin takipçisi olunması gerektiğinden yana olan ben, teknoloji manyaklığına ayak uyduramıyorum. Çünkü şu aileden gelen kahrolası damarım ve " İşini görüyorsa yenisini alma " politikam yüzünden hep teknolojinin gerisinde kalıyorum.
Telefonumun eceliyle ölmesini bekliyorum mesela.
Ya da türünün ilk örneği, hafızası düşük ve görüntüsü palavra fotoğraf makinem halen işe yarıyorsa, o makinenin sonraki modeli ve sonraki modeli ve en son modelini almak için gayret sarf etmiyorum.

2008 di yanlış hatırlamıyorsam, can çekişen telefonumu hala kurtarma hayaliyle telefoncuya götürdüm.Telefoncu "Ne zamandır kullanıyordun" diye sordu, -telefondan çıkan dumanların sebebini bulmaya çalışırken.- "Daha yeni aldıydım" diye cevap verdim , "2004 müydü neydi?

Aileden gelen bir alışkanlık ne yazık ki. Babamın doğuştan gelen yüksek tamir yeteneği, evde ömrüm boyunca ondan başka tamirci görmememe, evin koca bir depo dolusu tamir araç gereçleriyle tıka basa olmasına ve dolayısıyla aletlerin bozulmadan önce atılması diye bir şeyin olamamasına yol açtı..Televizyonumuzun benimle yaşıt olması babam için hiçbir şey ifade etmiyor mesela.
İşini görüyorsa sorun yok.
3 yıl önce büyük bir gürültüyle ruhunu teslim etmeseydi hala salonumuzun baş köşesinde yer alıyor olacaktı çünkü.
Kullanmak için önce kısa bir eğitim süreci geçirilmesi gereken yüksek teknolojiyle aramız pek iyi değil yani. Ama an gelir, o ileri teknolojiye boyun eğmek zorundasındır.
Jetgiller gibi direğin üstüne kondurulmuş bir evde yaşıyorsundur mesela ve işte o zaman benim arabam uçmasa da olur demenin bir anlamı yoktur.






Dimi bir zamanlar jetgiller vardı. Her aklıma geldiğinde acaba öyle bir devir görecekmiyim diye iç geçirir, tüh ya keşke biraz daha geç doğsaydım derdim ardından.
Çizgi filmin başında "dı cetsıns...lüughp dıtı dıtı dıt dıt...." diye müzik girerken dünya uzaktan gösterilirdi ve iki boyutlu çizilen dünya profilinin sadece amerika kıtası görünürdü, niyeyse.
Bu çizgi filmle büyüyen her çocuk supersonik teknolojik aletlerle tanışacağı zamanın hayalini kurardı mutlaka. Nasıl hayal kurmasın;
İnsani vakumlayan bir asansor vardi; hastasıydik ailecek. Zink diye çıkıverirdi karakterler üst kata. Sabah kalkıp bir bant üzerine geçerdi george, içinden geçtiği koridor boyunca duşunu alıp - daha doğrusu robotik eller onu yakalayip - disini fircalar, üzeri giydirilip parfümü sıkıldıktan sonra direk kahvalti masasina oturtulurdu. Kahvaltiyi da juke box umsu makineden seçer ve tabii saniyesinde kahvaltısı önüne düşerdi. Karisi da kuafore gidip kafasini makinaya soktuğunda, her saniye farkli saç renkleri ve sekillerine sahip olurdu. Hatta binlerce model sonrasi yine kendi saçını en çok beğenip öyle çıkarmıştı kafasını o garip aletten. Asırlar önceki yaşam ile asırlar sonraki yaşam arasında değişmeyecek tek şey, tipik kadın modelidir, bunu da böyle bilin.
Bir de dikkatimi çekmişti, onca teknolojiye rağmen televizyonlarında anten vardı mesela bu ailenin. 
Uçuyosun sen be ne anteni.
Ancaak, 50-100 yıl sonrasında tüketilebilen kaynaklar bittiğinde, yeterli ağaç da bulunamayacağı için dijital ortama tam giriş yapacağımız kesin, sunumlar olsun maketler olsun, üç boyutlu diğer görseller olsun hepsi dijital bir şekilde sunulacak, 3 boyutlu dijital görüntüler elde edilecek, hatta dijital yaşam ve teknoloji öyle ilerleyecek ki, jetgillerdeki gibi bir hayatım olacak belki de bıdı bıdı, vıdı vıdı. 
Sonra buradan yavaş yavaş potansiyel saç modeli tasarımlarımız ve giysilerimizin hayalini kurmaya başlayacağız, biz kızlar.
Hani o judynin saçını içine soktuğu saçlarını desen desen yapan garip alet var ya. Ondan bir tane de ben alabilir miyim peki? Edinmek istiyorum ben.



 

Ha, sonuçta ne kadar teknoloji özürlü olursak olalım bir gün hepimiz o garip aletlere gereksinim duyacağız yani, o ayrı.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder