Yeni bir
denemenin eşiğinden bildiriyorum.
Macera ve
yenilik oldu mu, kılcallarda baloncuklar dolaşıyor, bilirsiniz..
Geleceğimin beni
tenhada kıstırdığı şu güzel günlerin hatırına "cv güncelle, ön yazı yaz,
başvuru yap" olayına girdim 2 gündür.. (evet başka işim gücüm yoktu ;
kahveyi fincanın adeleli kollarına emanet edip içine de 2 küp kulpu kırık küüp
atıp kalabalığa karışana kadar bir şeyler yapmalıydım..)
Biraz aceleyle
ki -fazla acele etmenin mantıksal otoyolu şuna delalet ediyor; aklına gelen
şeyi ortaya çıkarmadan önce elde edeceğin sonuç bir şey ifade edecek mi diye
azıcık düşünüyorsun ve düşüncen şekle şemale bürünmeden karnı guruldayan
teoriyi işleme koyuyorsun.
Evet. Bir anda
yeni bir blog daha açarken buldum kendimi.
Ne zamandır
kafamda duygusallıktan uzak -fakat oldukça sevimli- bir bilgi paylaşım
platformu oluşturma fikri vardı.(bilgi diyorum bak çok ciddi.) Kafamda
duracağına bilgisayarımda dursun dedim. Aklınıza türlü yorumlar gelmesin,
yormayın kendinizi, bu çok farklı. İş güç derdine düştüm inanamazsınız.
Cv me photoshop
bildiğimi yazdım mesela. Öyle dürüstüm ki photoshop öğreniyorum şimdi. Topluluk
afişlerini hazırlamaya benzemiyormuş bu iş sevgili blog. İnan çok karmaşık.
Youtube dan tekniğini öğrenmek adına bilgi toplamaya çalışırken, çok çılgın
bilgiler topladım. Jennifer lawrence'in kafasını kesip Angelina jolie'nin oscar
törenindeki meşhur derin yırtmaçlı fotoğrafına yerleştirebilir ve o çaydal
bacağın Jennifer’ın olduğuna sizi ve bu bilginin işe alma sürecinde işe
yarayacağını umduğum işverenlerimi inandırabilirim mesela.
Bütün bu çabanın
nedenine gelecek olursak, tabii ki yine
hayatımın mantıksal çözümü olmayan problemlerden farkı olmadığı o güzel
dönemlerden birindeyiz ve ben "ne istediğimi bilseydim ne yapacağımı da
bilirdim" dolaylarında enfes pastalar pişirmeye devam ediyorum.
Aslına
bakarsanız, bu artık o kadar da mühim bir şey değil. Çünkü baktığınız zaman, ne
istediğini ve ne yapması gerektiğini bilen biri olarak 23 yılı devirmişim ve
aslında birçok şey yapmış olmama rağmen henüz kayda değer bir şey olmamış (hala
kazandığım paralarla alamadığım arabamdan bahsediyorum).
Hal böyle
olunca, sorumluluk kelimesini duyduğum an ortamdan sıvışıp, varsın bu sefer de
böyle olsun diye çığlıklar atarak, kader denilen arkadaşın kollarına atar oldum
son zamanlarda kendimi.
farkındalık ne
güzel şey.
Halbuki ben,
benliğinden bir haber, aklının esiri olmuş bir insanken, yine birkaç gündür, aklıma gelen yenilikler kaçıp
gitmesin diye aceleyle andımızı okuyorum:
aklını da al gel
cansu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder