1 Mart 2013 Cuma

gelişimgüzel




hani sen böyle bir başına gidiyosun uzaklara, bilmediğin bir şehirde saatlerce yürüyosun ıpıslak, yeni yerler görüp, yeni insanlar tanıyosun, kendini pencerelerden sallandırıyosun, çocukları görüp hüzünleniyosun, gözlerin yanana kadar güneşe bakıyosun..

sonra geri geliyosun ya hani,

hani herşey ve herkes bıraktığın gibi -aynen- yerinde duruyo ya;
sanki sen hiç gitmemişsin gibi,
sanki yalanmış gibi.
anlamıyorum.
-bence evrenin en büyük şakalarından biri de bu. evet.

ayrıca internette oyun oynamaktan beyni büzük büzük olan kardeşimin beni ilk gördüğünde tanıyamamış olmasının, haftalardır bilgisayarın başından; sadece yemek yemek, boşaltım yapmak, uyumak ve ara sıra da okula gitmek gibi işlevlerini gerçekleştirmek için kalkmış olması neden olmuş olabilir.

bu şekilde ''aslında ben insanım da...'' demeye çalışıyor sanırım?

ya da gerçekten tanınmayacak halde de olabilirim.

genelde ailecenek yapılan köy tatili faslını, kış-ayaz-soğuk demeden, bir başıma gerçekleştirmiş olduğumdan mıdır nedir (gidip de bir daha ankaraya dönmeyesim, ordan da las vegas'a, las vegas'tan da prag'a gidesim, dönüp de ankarayı görmeyesim vardı halbuki ) üşütmüş olma ihtimalim kuvvetle muhtemel. 

üstüne de yola çıkmadan önce evde kalan son peynirli çöreği (evet. çöreğimiz evde kaldı bizim) sanki başkasının yemesine katlanamayacakmış gibi ağzına kadar tok mideme indirmiş olmamdan olsa gerek, vücudumun fonksiyonlarından biri gitti, bozuldu heralde. 
mesela artık yediğim yemekler soluk borumdan ciğerlerime, soluduğum hava da mideme gidiyor olabilir. 

neyse.

ayrıca da geldiğimden beri  hicaz makamıyla neşeli neşeli söylendiği zaman daha anlamlı hale gelen sanat musikisinin güzide parçalarından ''pencerenin perdesini, aç bana, göster yüzünüüü'' yü söyleyerek geziyor olmamın neşeli görünme kaygımdan başka mantıklı bir açıklaması yok.



anladığınız üzere.
merhaba. döndüm.












Hiç yorum yok:

Yorum Gönder